Spekülatif balonlar, finansal piyasaların tarihinde oldukça nadir görülmesine rağmen ortaya çıktığında çoğu zaman yıkıcı etkiler ortaya koyar.
Bu balonlar, 1630 Hollanda’sındaki ‘’lale çılgınlığı’’ gibi açıklanamayan fenomenler tarafından tetiklenebildiği gibi 1720 Güney Denizi Balonu örneğinde olduğu gibi bireylerin veya şirketlerin manipülatif eylemleri tarafından da tetiklenebilir.
Bu yazıda; Hollanda Lale Çılgınlığı (1634-1638); Mississippi Balonu (1719-1720); Güney Denizi Balonu (1720); Kükreyen Yirmilerin Boğa Piyasası (1924-1929); ve Japonya’nın 1980’lerdeki “Balon Ekonomisi’’ olmak üzere tarihin beş spekülatif balonunu inceliyoruz:
1. Lale Çılgınlığı (1634-1638)
Spekülatif balonların belki de en ünlü örneği olan lale çılgınlığı, 17.yüzyılda Hollanda’yı vurdu. Lale, 16. yüzyılın ortalarında Batı Avrupa’ya tanıtıldığında çiçeklere olan düşkünlükleri ile tanınan Hollandalılar laleyi çok değerli buldular. Hollandalı koleksiyoncular, lale çeşitleri için lalelerin türüne ve rengine göre değerler belirleyerek bir lale hiyerarşisi tasarladılar.
Belirli bir çiçek soğanından çiçeğin hangi renk olacağına karar vermek imkânsız olduğu için lale zaman içerisinde bir spekülasyon nesnesi haline geldi. Avrupa’daki ilk yıllarında laleler öncelikle zenginlerin ilgisini çekiyordu. Ancak; 1630’ların ortalarına gelindiğinde çılgınlık orta sınıf ve daha fakir aileleri yakaladı. Artan lale talebi de lale fiyatlarının yükselmesine yol açtı.
1636’nın sonlarında ve 1637’nin başlarında sonraki baharda çiçek açması için soğanların dikilmesinin ardından lale piyasası, doruk noktasına ulaştı. İnsanlar, sonradan daha yüksek fiyatlara satmak üzere lale soğanı satın almak için evlerini ve iş yerlerini ipotek etti.
Charles Mackay, erken dönem finansal balonlarını anlattığı Olağanüstü Popüler Yanılsamalar ve Kalabalığın Çılgınlığı (1841) isimli kitabında nesnelerin ve fiyatlarının bir listesini yayınladı. Bu listedeki nesneler ise ”Viceroy” adı verilen nadir lale soğanı türlerinin tek bir kökü ile takas edilebilirdi. Bu listedeki nesneler şu şekildeydi:
- İki çuval buğday (448 florin)
- Dört çuval çavdar (558 florin)
- Dört yağlı öküz (480 florin)
- Sekiz besili domuz (240 florin)
- On iki besili koyun (120 florin)
- İki şişe Hogshead marka şarap (70 florin)
- Dört ton bira (32 florin)
- İki ton tereyağı (192 florin)
- 2200 kg peynir (120 florin)
- Bir tam yatak (100 florin)
- Bir takım elbise (80 florin)
- Gümüş bir kadeh (60 florin)
1637 yılının şubat ayında yaklaşan bahar ile soğanlar çiçek açmaya hazırlanırken tüketici güveni buharlaştı ve piyasa aniden çöktü. Fiyat yapısı çöktüğünde Mackay bu durumu, “Yüzlerce kişi, kendilerini aniden alıcılara soğanları aldıkları fiyatın dörtte birini teklif etmelerine rağmen kimsenin almayacağı birkaç soğanın sahibi olarak buldu.’’ olarak ifade etti.
Dava açıldı ve hükümet komisyonu, 1638 yılının mayıs ayında üzerinde anlaşılan fiyatın yüzde 3,5’unun ödenmesiyle lale sözleşmelerinin iptal edilebileceğine karar verdi.
2. Mississippi Balonu (1719-1720)
Mississippi balonu, adını Fransız Mississippi Company’den alır. Mississippi balonu, 18. yüzyılın başlarında Fransa’nın içerisinde bulunduğu korkunç ekonomik durum sonucunda ortaya çıkmıştır. 1715 yılında XIV.Louis’in ölümüyle madeni paranın değeri çılgınca dalgalanmaya başladı ve hazine, karmakarışık bir hale geldi.
Ertesi yıl Fransız saltanat vekili, John Law isimli bir İskoç’tan yardım istedi. John Law, bir düello sonucunda Fransa’da sürgüne zorlanmış bir kumarbaz idi. Law, Banque Royale’in mevduat almasını ve banknotların basıldığı tarihteki madeni paranın değerinde ödenecek banknotlar basmasını önerdi. Law’ın bu stratejisi, Fransızların madeni paradan kâğıt paraya geçmesine yardımcı oldu. Bu stratejinin sonucunda ise bir finansal istikrar dönemi başladı ve John Law kendi şöhretini ve gücünü arttırmış oldu.
John Law, 1717 yılının ağustos ayında Mississippi Company olarak da bilinen Companie des Indes’in Fransız kolonileriyle ticaret hakları üzerinde tekel verilen şirketlerin arasına katılmasını sağladı. 1719 yılının ağustos ayında ise Law, Mississippi Company’nin tüm Fransız ulusal borcunu üstlendiği bir plan tasarladı.
Ayrıca; Law, Fransız ulusal borcunun bölümlerinin şirketteki hisselerle takas edileceği bir plan da başlattı. Law, ticaret tekelinden beklenen zenginliklere dayanarak hissedarlara yüzde 120 kâr vaat etti. Teklif edilen 50.000 hisse için ise en az 300.000 başvuru vardı. Hisselere olan talep arttıkça aslen Fransız hükümetine ait olan ama aktif olarak John Law tarafından yönetilen Banque Royale, kâğıt banknotlar basmaya devam etti. Bu da enflasyonun yükselmesine neden oldu.
1720 yılının mayıs ayında hükümet, Banque Royale’e yapılan hücum sonucu ülkedeki madeni para miktarının dolaşımdaki toplam kağıt para miktarının yarısına eşit olmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Bunun sonucunda da balon patladı. 21 Mayıs’ta hükümet, Mississippi Company hisselerinin değerini kademeli olarak düşürecek bu sayede yıl sonuna kadar bu hisselerin nominal değerlerinin yarısı kadar değerlenmesini sağlayacak bir bildiri yayınladı. Halkın tepkisi çok sert oldu.
Öyle ki bir hafta sonra yani 27 Mayıs’ta Saltanat Vekilleri Meclisi, hisseleri orijinal değerlerine geri getiren başka bir ferman yayınlamak zorunda kaldı. Ancak aynı gün, Banque Royale nakit ödemeyi durdurdu. Banque Royale haziran ayında yeniden açıldığında da banka kaçışları devam etti. Kasım ayına gelindiğinde Mississippi Company’deeki hisseler değersiz hale geldi. En sonunda şirket, kalan varlıklarından el çekti ve Law ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
3. Güney Denizi Balonu (1720)
Fransız spekülatörler, Mississippi Company’deki hisselerin fiyatını yükseltirken; İngiliz spekülatörler aynı dönemde South Sea Company’de hisse satın alıyordu. South Sea Company, İspanya Veraset Savaşı sırasında ortaya çıkan 10 milyon sterlinlik devlet savaş borcunu şirket hisselerine dönüştürmek için 1711 yılında Robert Harley tarafından kuruldu.
Bu dönüşüm karşılığında şirket, hükümetten yıllık faiz ödemeleri alarak Güney Denizleri ve Güney Amerika ile ticarette bir tekel oluşturacaktı. Hedeflenen ticaret zenginlikleri hiçbir zaman gerçekleşmese de değişim başarılı oldu. Şirket ise başka borç dönüştürme işlemlerine devam etti.
1720’de Fransa’daki John Law örneğinde olduğu gibi şirket, İngiliz ulusal borcunun tamamını devralmayı teklif etti. Bu plan, İngiliz Parlamentosu’na açıklanır açıklanmaz spekülatörler dönüşüm planı üzerinde kumar oynadı ve şirketin hisse fiyatları yükselmeye başladı.
7 Nisan 1720’de Lordlar Kamarası, hükümet yetkililerine gizli hisse tahsisleriyle rüşvet verilmesinin ardından planı onayladı. South Sea Company ise bu anlaşmayı daha çekici hale getirmek için şirket hisselerinin değerini şişirdi. 14 Nisan 1720 tarihinde 2 milyon sterlinlik South Sea Company hissesi, hisse başına 300 sterlinlik bir fiyatla halka arz edildi ve abonelik bir saat içinde tükendi.
Şirket, tüm sosyal sınıfları temsil eden abonelerle tamamı tükenen birkaç hisse senedi teklifi daha yaptı.
South Sea Company’nin planının bariz başarısı, “balon” şirket olarak bilinen birçok yeni anonim şirketin ortaya çıkmasına yol açtı. Charles Mackay yeni şirketlerden bazılarını şöyle tanımladı:
‘’Bu şirketlerden biri, sermayesi bir milyon olan ve sürekli hareket eden bir çarktı. Bir diğeri ise İngiltere’deki at ırkını teşvik etmek, vakıf ve kilise arazilerini iyileştirmek, papaz evlerini onarmak ve yeniden inşa etmek içindi.
Tüm bunlarla birlikte en saçma ve akıl almaz olanı, diğerlerinden daha eksiksiz bir şekilde insanların çılgınlığını gösteren, bilinmeyen bir maceracı tarafından başlatılan, Büyük bir avantaj sağlayan bir girişimi yürüten şirket’ başlıklı biriydi. Eğer ki birçok güvenilir kaynağın belirttiği gerçek bu olmasaydı; herhangi bir kişinin böyle bir proje tarafından kandırılabileceğine inanmak imkânsız olurdu.’’
Mackay, bahsettiği şirketler arasındaki son şirketin aboneliğinin tükendiğini ve bu durumdan son derece memnun olan girişimcinin derhal ortadan kaybolduğunu belirtiyor. Balon şirketlerin rekabetinden endişe duyan ve hisse fiyatlarını devam ettirmek isteyen South Sea Company, hükümeti Haziran 1720’de Bubble Yasası’nı geçirmeye ikna etti.
Bubble Yasası, hükümetin izni olmadan yeni şirketlerin kurulmasını engelledi. Ayrıca; bu yasa, mevcut şirketlerin sadece tüzüklerinde belirtilen faaliyetleri yürütebilmesi için varlıklarını sürdürmesine de izin verdi.
South Sea Company’nin hisse fiyatı, 1720 yılının haziran ayının sonlarına doğru şirketin planı bozulmaya başlamadan hemen önce 1050 sterline ulaştı. Piyasadaki ilk büyük düşüş, ağustos ayında yabancıların ve diğer yatırımcıların piyasadan çekilmeye başlamasıyla meydana geldi. İngiliz yurtiçi kredisi kendi sınırına kadar gerildi ve balon nihayet Eylül ayının başında patladı.
Hisse senedi fiyatı, dört hafta içinde yüzde 75 düşüş yaşadı. İngiliz Parlamentosu konuyla ilgili bir soruşturma yürüttü. Soruşturma sonucunda rüşvetçi politikacılar ve iş insanları hapsedildi. Ayrıca; South Sea Company yöneticilerinin sahip olduğu 2 milyon sterlinin üzerinde paraya da el konuldu.
4. Kükreyen 20’lerin Boğa Piyasası (1924-1929)
1920’lerin sonuna gelindiğinde öfkeli ABD borsası, birçokları tarafından ekonomik temellerde “yeni bir çağ”ın kanıtı olarak kabul edildi. Yeni çağ teorisinin savunucuları, 1913’te Federal Rezerv’in kurulması gibi olaylara işaret etti.
Serbest ticaretin genişletilmesi, enflasyonla mücadele önlemleri ve anti-tröst yasalarının gevşetilmesi de dahil olmak üzere Coolidge yönetim politikaları bu duruma kanıt olarak gösterildi. Bunlarla birlikte artan işçi verimliliği, genişletilmiş araştırma ve geliştirme gibi kurumsal iyileştirmeler de kanıt olarak kabul edildi.
Hem enflasyonun hem de spekülatif balonun patlamasının ardındaki gerçek sebep, bireylerin ve şirketlerin artan kaldıraç kullanımıydı. Sonraki on yıl, Amerikalıların çeşitli ihtiyaçları doğrultusunda kullandıkları tüketici kredileri, 20’li yıllara damgasını vurdu. Bu krediler; fiyatların aşağı çekilmesine yardımcı olan yeni seri üretim teknikleri kullanılarak oluşturuluyordu.
Tüketiciler de bu kredileri hisse senedi satın almak için kullandılar. Yatırımcılar da borsa yükseldikçe brokerleri tarafından sağlanan marj kredilerinden yararlanmaya başladılar. Yatırımcıların başlıca hedefi; otomobil, sinema ve uçak endüstrileri gibi yeni teknolojileri içeren endüstrilerdi. Radyo hisseleri ise yalnızca 1928’de yüzde 400 artarak patladı. Bunun sonucunda borsa, büyük bir halk kitlesi çekmiş oldu.
Balonun sönmeye başlamasından önceki yıl (3 Eylül 1929) Dow Jones zirveye ulaştı. “Kara Perşembe” olarak da anılan 24 Ekim tarihi, borsanın gerilemesinin başlangıcı oldu ve “1929 Çöküşü” olarak hafızalara kazındı.
24 Ekim günü beklenmedik bir paniğin piyasaları etkisi altına alması ile o gün yaklaşık 13 milyon hisse işlem gördü. ‘’Kara Perşembe’’yi takip eden Cuma günü, önceki güne göre daha sakin olmasına rağmen; Dow 28 Ekim Pazartesi günü 38 puanlık rekor bir düşüş yaşadı. 29 Ekim günü ise bir başka rekor düzeye ulaşıldı.
16.5 milyon hisse, o gün el değiştirerek günün “Kara Salı” olarak anılmasına yol açtı. Dow, ‘’Kara Salı’’ günü 30 puan daha düştü. Piyasa, ekim ayındaki bu kaosun ardından 1930 baharında tekrar düşmeden önce kısa süreliğine toparlandı.
5. Japon “Balon Ekonomisi” (1984-1989)
1960’lardan 1980’lere kadar Japonya, dünyadaki en yüksek ekonomik büyüme oranlarından birine sahipti. 1970’lerde hükümet, bankaların aktif olarak yeni müşteriler aramasına izin veren finansal piyasaların denetimini en aza indirdi. 1980’lerin ortalarına gelindiğinde ise Japonya, para politikasına karşı gevşek bir yaklaşım benimsedi.
Bu durum, para arzının artmasına ve faiz oranlarının düşmesine neden oldu. Bu iki eylemin birleşimi, spekülatif bir balonun yaratılmasındaki kilit noktaydı. Düşük faiz oranları ve krediye daha kolay erişim ile finansal piyasalara yeni aktörler katıldı.
Borsa balonu, “zaitech” ya da “finansal mühendislik” olarak bilinen, spekülasyonun kurumsal kazançlarının ayrılmaz parçası haline gelen bir Japon şirket icadı tarafından körüklendi. Bu sayede şirketler, düşük faizli krediler aldıktan sonra piyasalarda kolaylıkla fon toplayabildiler. Bu fonlar, bazen sermaye yatırımını körüklese bile genellikle daha ileri spekülatif piyasa faaliyetlerine dönüştürülürdü.
Nikkei, yükselmeye devam ettikçe şirketler spekülatif karlarını daha yüksek kazançlar olarak rapor etti. Bunun sonucunda yatırımcılar hisselerini satın almak için acele edecek, kazançları daha da arttıracak ve şirketin spekülatif eylemleri için daha fazla fon sağlamış olacak idi. On yılın sonunda, spekülasyon bazı işletmelerin faaliyetlerine egemen oldu. Öyle ki Japonya’nın en büyük şirketlerinin bildirdikleri toplam kârın %50’sinin zaitech’ten elde edildiği tahmin ediliyordu.
Balon ekonomisinin bir diğer önemli parçası arazi spekülasyonuydu. Japonya, kısmen dağlık ada ülkesi olması sebebiyle az miktarda kullanılabilir araziye sahipti. Bu yüzden de Japon arazi fiyatları genel olarak yüksekti. Bankalar, arazilerin sahip olduğu yüksek değer nedeniyle bu arazileri mülki krediler için teminat olarak kabul etti. Bu sayede Japon arazileri, tüm ekonomiye kredi motoru olarak hizmet etmiş oldu.
Japon hükümet yetkilileri 1989 yılına gelindiğinde Nikkei’nin hızla yükselmesi ve arazi değerlemeleri konusunda endişelenmeye başladılar. Hükümet, 1989 yılının mayıs ayında faiz oranlarını yükselterek para politikasını sıkılaştırdı ve 25 Aralık’ta yeni bir zam emri verdi. Nikkei, 31 Aralık’ta tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşırken; hisse senedi fiyatları ocak ayında düşmeye başladı.
Hükümet, emlak fiyatlarının devam eden yükselişini durdurmak için Ağustos 1990’dan önce faiz oranlarını beş kez daha artırdı. Bunlara ek olarak hükümet, Nikkei düşmeye devam ederken piyasayı canlandırmak ve ekonomik duraklamayı önlemek için faydasız girişimlerde bulundu. Tüm bunların sonucunda ise 1990’lar boyunca Japonya, diğer tüm büyük sanayi ülkelerinden daha yavaş bir büyüme yaşamış oldu.
- Bu da ilginizi çekebilir: Altın ve Gümüşün Tarihi
Kriptoparalar ve blockchain hakkındaki her türlü sorunuz için telegram kanalımıza davetlisiniz. Kanala katılmak için tıklayınız.